MANTIKLI BİR AKLA SAHİP OLABİLMEK İÇİN BEYNİN BİR VÜCUDA İHTİYACI VAR
Descartes gerçekten çok zeki bir düşünürdü. Kendi varoluşunu, düşünebildiğine göre var olması gerektiğini söyleyerek kanıtladı: “Düşünüyorum, öyleyse varım.”
Fakat 17. yüzyılın felsefeci-matematikçi-bilimadamı, düşünmeyi gerçekleştiren aklın içinde yaşadığı beyinden bir şekilde ayrı olduğuna karar vererek ciddi bir mantıksal hata yaptı. Descartes, düşüncenin temelsiz olduğuna ve havadan beyin epifizine (beynin derinliklerinde bulunan, wi-fi alıcısı gibi görev yapan bir yapı) dönüştüğüne inanıyordu. Ondan sonra akıl-beden ikilemi yaygın bir önyargı haline geldi. Şimdilerde ise, düzgün çalışan bir beyne sahip olan herkes aklın ve bedenin birlikte varolduğunu fark eder. Düşünce işlemleri ve bağlantılı bilişsel zihin aktiviteleri, beynin biyolojik dokularında yerleşmiş hücre ve moleküllerin fizik ve kimyasını yansıtır. Oysa günümüzde birçok insan Descartes’in hatalı ikileminin modern bir versiyonunun yaşandığının farkında değildir. Descartes’in yanlışlıkla aklın beyinden farklı bir yapı olduğuna inanması gibi, bazı bilimadamları da beynin bedenden ayrı olduğu yanılgısına düşmüşlerdir. Örneğin, yapay zeka ile ilgili geçmiş çalışmaların çoğunda beyin bir bilgisayar gibi model alınmıştır, zihinsel yaşam mantık kuralları tarafından girdilerin çıktıya dönüştürüldüğü bilgi işleme sürecinin bir kopyası olarak görülmüştür. Fakat öyle bir makine beynin devre sistemini kopya edebilse bile gövdeye bağlı temel çevresel girdiler eksik kalacaktır. Sinirbilimci Antonio Damasio’nun 1994 yılında Descartes’ Error (Descartes’in Hatası) kitabında belirttiği gibi, gerçek zeka hem bir bedene hem de beyne ihtiyaç duyar. Damasio şöyle yazmıştır: “En basit halinden en görkemli haline kadar gerçekleşen tüm zihinsel aktiviteler beyin ve beden uyumuna ihtiyaç duyar.” Bu nedenle beyin, çevresel sinir sistemi tarafından vücudun farklı kısımlarına bağlanmıştır. Olay sadece beynin vücuda nasıl hareket edeceğini söylediği mesajlar göndermesinden ibaret değildir, beden de sinir lifleri boyunca beyne elektrik sinyalleri göndererek mesajları geri yollar. Ayrıca tamamlayıcı iletişimler de kan dolaşımı yoluyla bedenden beyne doğru yol alan kimyasalları içerir. Damasio şunu vurgulamıştır: “Aklın bedenin içinde olduğunu söylemiyorum. Ben, vücudun beyne yaşam desteğinden ve modüle eden etkilerden daha çok katkıda bulunduğunu söylüyorum. Normal aklın işleyişinin ayrılmaz bir parçası olarak katkı sağlar.”
Sonuç olarak, insan zekasını taklit etmeye çabalayanlar unutmamalıdırlar ki akıl ve beyin bir bedene ihtiyaç duyar. Gerçek beyinler için doğru olan yapay olanlar için de öyle olmalıdır. Aksi takdirde, robotlar ve bilgisayarlar için yapay zekalar yaratma çabası ölüme mahkum olur. Rolf Pfeifer ve meslektaşlarının belirttiğine göre, biliş veya zeka olarak adlandırılan olgular -ve tabii beyin, beynin fiziksel altyapısı- gerçek hayatta yaşamak ve üremek zorunda olan bütün bir organizmanın birer parçası olarak evrimleşmişlerdir. Beyin, vücut ve çevrenin etkileşimi zeki türlerin evrimini ve bireysel organizmaların gelişimi ve büyümesini yönetmiştir. Pfeifer ve ortakları beyin-vücut ortak evrimini anlayabilmek için beynin, bedenin ve çevrenin nasıl etkileşime geçtiğini bulmak zorunda olduklarını düşünmüşlerdir. Ancak bu işlemlerin detayları büyük oranda keşfedilemeden kalmıştır. Bu durumu şöyle belirtmişlerdir: “Vücudun biliş üzerinde önemli bir rolü olduğu konusunda uzlaşmalar artıyor gibi görünse de beden ve beyin arasındaki bağın neye benzediği, hareketlerimizi nasıl şekillendirdiği ve yönlendirdiği ve beyin işlevleri ve davranışlar üzerinde kendini nasıl ortaya koyduğu gibi konuları detaylandırmak için oldukça az çalışma yapılmaktadır.”. Pfeifer ve iş arkadaşları, bütün yapay zeka araştırmacıları, robotik beyinler üzerine yapılacak araştırmaların gerçek beyinlerdeki zekanın somutlaşmış etkilerini çözme yollarının kanıtlanması için yararlı olabileceğine inanmaktadır. Fakat o robotlar bilmelidir ki bu sadece beynin organlar ve uzuvlarla iletişimi meselesi değildir. Bedeni oluşturan biçim, yapı ve materyaller cisimleşmiş bir zekanın anlaşılabilmesi için oldukça büyük önem taşımaktadırlar. Özellikle, gerçek bedenler, bilgisayarların aksine, büyük oranda yumuşak materyalden oluşur (İskeletiniz vücut ağırlığınızın yalnızca %15i ya da daha azını oluşturur.). Kasların ve cildin şekil değiştirebilirliği beyin girdilerinin birçoğunu kontrol eder, yürürken ya da dokunduğunuz veya tuttuğunuz objelerin şekilleri hakkında karar verirken dengenizi korumanızı sağlar. Araştırmacılar, “Bu, beynin morfoloji ve materyallerin bazı kontrolleri ve hesaplamaları için dışarıdan destek almasına benziyordu.” diye belirtmişlerdir. Son yıllarda, yapay zeka uzmanları “yumuşak robot teknolojisi” olarak adlandırdıkları bir alan geliştirmişlerdir, bu alanda metalik robotların eski tarz sertliğinin yerini esnek materyaller almıştır. Bu robotlar ilginç yetenekler sergilemektedirler ancak hala insan beyninin gücüne ulaşamamışlardır. Pfeifer ve meslektaşlarının öne sürdüğüne göre, şimdiye kadar eksik olan şey yumuşak robotların biliş ve zeka ile olan ilişkisinin anlaşılmasıdır. Onlar materyal özelliklerine, biçime ve yapıya odaklanan araştırmaların saf hesap sistemlerinin sınırlılığının evrilebilen, öğrenebilen ve bilişsel yetenekler geliştirebilen yani insanlara zihinsel hünerlerini veren beden-vücut ekibine benzeyen sistemlere dönüştürülebileceğine inanmaktadırlar. Bu yaklaşım araştırmacıların söylediğine göre, biyolojiden nasıl güçlü dersler çıkarılabileceğini ve nasıl daha iyi robotlar yapılabileceğini öğretecektir. Başarısı, beyin ve aklın ayrı düşünülmesinin yanlışlığı gibi beyin ve bedenin de ayrı düşünülmesi yanlışlığından kaçınmanın önemini yeniden doğrulayacaktır.
Kaynak: https://www.sciencenews.org/blog/context/have-sound-mind-brain-needs-body